ANLIK İLETİŞİM GRUPLARIMIZA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bunları Biliyor Musunuz? Çayın Türkiye`ye Gelişi


 

Çayın Osmanlı’ya gelişi 19. yy sonlarını buluyor. Tarih yazarı Murat Bardakçı’ya göre bu tanışma, İstanbul’daki bazı dükkânların az miktarda çay ithal etmeye başlamasıyla olmuş. Çaya olan düşkünlüğü ile bilinen Hacı Mehmed İzzet Efendi’nin “Çay Risalesi” kitabı ise 1879’da İstanbul’da basılmış.

Osmanlı’da çay yetiştirmeye yönelik bilinen ilk ciddi girişim Sultan II. Abdülhamid dönemine rastlıyor. 1892’de yayınlanan “Coğrafyayı Sınai ve Ticari” adlı kitapta, dönemin Ticaret Nazırı Esbak–ı İsmail Paşa’nın aracılığı ile Çin’den getirilen çay fidanları ve tohumlarının Bursa’da ekildiği anlatılıyor ancak ekolojik koşulların uygun olmaması nedeniyle sonuç alınamadığı belirtiliyor.

Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde daha sonra bulunan ve Osmanlı’da çay tarımına ilişkin ilk arşiv belgesi olarak kabul edilen belgede ise, tohumların Japonya’dan getirtildiği yazıyor.

Tarih kitaplarında Türklerin, Anadolu’ya gelmeden önce Orta Asya’da çayla tanıştıkları yazıyor. Kazan Tatar Türklerinden dil islahatçısı, Abdül’l-Kayyûm Nâsırî, “Fevakihü’l–Cülesâ” adlı eserinde, 12. yy’da Kazakistan’da yaşayan Türk şair Hoca Ahmet Yesevi’nin çayı içen ilk Türk olduğunu anlatıyor. Nâsırî, Hoca Ahmet Yesevi’nin misafir olduğu Türkmen komşunun evinde içtiği sıcak çayın yorgunluğunu giderdiğini ve “Hastalarınıza bundan içirin ki şifa bulsunlar” diye dua ettiğini yazıyor.

Çay içme tarzları yörelere göre değişiyor. Örneğin, Erzurum ve doğusundaki illerde çay, açık renkli ve kaşıksız gelir ve “kıtlama” denen özel bir yöntemle içilir. Kıtlama, Kars ve Erzurum yöresinde üretilen büyük ve sert şekerlere verilen isim. Özel makaslarla, elle ya da ısırılarak koparılan ufak parçalar, dil altına konur ve çay içildikçe, eriyen şeker de tat verir. Eğer misafirseniz, siz “yeter” demedikçe çay sürekli tazelenir. Teşekkür edip, başka istemediğinizi söyleseniz bile mutlaka bir bardak daha ikram edilir. Bunun adı cırıldım yani zor çayıdır. Cırıldım çayını içmemek ise ev sahibine karşı büyük bir hakaret anlamına gelir.

Hangi biçimde içerse içsin Türklerin ortak tutkusu ise cam bardaktır. Rengini görmek, sıcaklığını hissetmek ve kaşığın cama vurduğunda çıkardığı sesi duymak ister çay içen.

Her bölgede sevilip içilse de, Türkiye’deki çayın vatanı Doğu Karadeniz Bölgesi. Bugün, Rize başta olmak üzere Trabzon, Artvin, Ordu ve Giresun’da, kimi zaman bin metreye kadar yükselen, 758 bin dekar alanda çay tarımı yapılıyor. Aslında bir Cammellia (Kamelya) türü olan çay bitkisinin bilimsel adı “Camellia sinensis” yani “Çin Çayı”...

Doğu Karadeniz’de yetişen çayın en önemli özelliği, tarımında kimyasal mücadele yapılmaması nedeniyle pestisit (böcek, mantar vs’ye karşı kullanılan kimyasallar) kalıntısı olmaması. Bu ekolojik (organik) tarım için ciddi bir avantaj.

“Dünyada çay bitkisine kar yağan başka bir ülke daha yok” diyor Çayeli Ziraat Odası danışmanı Ali Küçükislamoğlu: “Yüksek tepelerin üzerlerinde yer alan çaylıklar kış aylarında kar altında kalınca bakteriler de yaşama imkânı bulamıyor. Bu nedenle tarım ilacı kullanımına da gerek kalmıyor”.